HİLMİ ÜNAL
 
  Hakkımızda
  Yeni şiir
  Yazılar
  Arıcılık çalışmaları
  Fotoğraflar
  Sözler
  Gazeteler
  Ziyaretçi defteri
  Tüm şiirler
  Sayaç
  Kitap
Kitap
Bir gün Barbaros Hayreddin'i huzuruna çağırmış ve ferman etmiş:" Bre hayrettin bir kulun ömrüne bu kadar az zamanda bu kadar çok fütuhat düşmez. Siz in misiniz yoksa cin misiniz? Bana ister manzum ister mensur bir eser yaz ben de haine-i amiremde saklayayım ki bizden sonra gelecek nesillere ibret ve ders olsun." Bu ferman üzerine kendi söylemiş, Seyyid Muradi yazmıştır.

                     ORUÇ REİS


Sultan Mehmed Han -Allah kabrini nurlandırsın- zamanında Midilli feth olunup kafirlerin elinden alındı.

Sultanın emri ile kul taifesinden bazı kimseler, kaleyi beklemek üzere tayin olunup yazıldılar.

Bu erlerin kalede kalmaları kararlaşınca, bunlar, şevketlü padişah hazretlerine arzıhalde bulunup, şöyle dediler:

— Bizim burada kalmamızı ferman buyurdunuz. emriniz can baş üstüne!Gerektir ki bizim ihtiyaçlarımızı da gideresiniz. Zira bizler burada bir alay bekar adamlarız. Bu yer ise bir adadır. Bu taraflarda Müslümanlık yer de yoktur ki onlarla tanışıp,kendi başımıza bir çare bulalım. Elhasıl bizim burada böyle kalmamız çok zordur. Biz buna razı olmayız. Bize bir çare buluverin.

Sultan Mehmed hazretleri bunların arzıhallerini işitip hak verdi.

— Kul taifesinin sözleri makuldür. Bunların evlenmelerine bir vesile

gerektir.

Deyip, şu vech ile bir emr-i şerif gönderdi:

— Ol hisarda muhafız kalan kullarım, oradaki kafirlerin kızlarından hangi güzel kızı beğenirlerse usulünce nikah edip alsınlar. Eğer iyilik ile vermezlerse cebren alsınlar. Amma şeriate muhalif almasınlar. Nikah ile alıp evlensinler. Böylece oradaki kafirlerle de aralarında ünsiyet peyda olup, kaleyi muhafaza etmekte kolaylık ola, ve kaleyi iyi hıfz edeler.

Bu emr-i şerifi alan gaziler memnun ve razı oldular. Gereğince de amel eylediler.
 

Kale muhafızlarının içinde, Selanik yakınlarındaki Vardar Yenicesi'nden, Yakup ağa da vardı. Yiğit, dilaver bir er idi. Bir sipahinin oğluydu. Bahadırlığıyla akranı gençler arasında mümtaz idi. Kafirden ilk kızı alan bu Yakup Ağa oldu. Yakup Ağa kafir kızlarından güzellikte emsalsiz bir dilberi beğenip, nikah edip helallığa aldı. Zevcesi ile bir nice zaman dirlik içinde yaşadı. Dört oğulları oldu. Adlarını İshak, Oruç, Hızır ve İlyas koydu. İşte bu Yakup Ağa benim babam olup oğullarının üçüncüsü idim. Ağam ishak hepimizin ulusu idi. Midilli'ye yerleşmiş orada çalışır, kazanırdı, Ağam Oruç, reisliğe heves ettiğinden bir gemi yaptırıp deryada ticarete başladı.Benim de hevesim reisliğe olduğundan, onsekiz oturak bir tekne de ben yaptırıp ticarete başladım.



Kimseye muhtaç değildik. Kendi işimizi işleyip rahat yaşıyorduk. Ben, daha çok Selanik ve Eğriboğaz'a sefer ederdim. O taraflara sefer etmek hoşuma giderdi. Amma Oruç Reis, küçük karındaşımız İlyas'ı da yanına alıp Şam Trablusu'na doğru sefer etmek istedi. Kaza kader bu ya, yolda giderlerken ansızın Rodos gemilerine rast geldiler. Ulu cenk eylediler. Karındaşımız İlyas şehit düşüp ecel şerbetini içti. Meskeni cennet-i a'la oldu. Rahmetullahi aleyh. Elhasıl kafir gemileri yayılıp, Midilli'ye de ulaştı. Haberi alınca gerek ağam Oruç'un esareti, gerek İlyas karındaşcığımın şehadeti beni ağlatıp perişan etti. Sonunda "Allah'tan gelene hoş geldin, denir. Hüküm tek ve kahhar olan Allah'ındır." deyip "Olacak olsa gerek çar ü na-çar, "Gerek kalbin gen tut gerek dar." Sözüne uyarak işe çare düşünmeye başladım.
 

O gece sabaha kadar Azizün züntikam olan ma'bud-i bizevale tazarru ve niyaz edip: "Halimi sen bilirsin" deyip, yüzün toprağa sürüp ağladı ve dedi ki: "Ya İlahe'l Alemin! Bütün kimsesiz kalmışlara derman senden olur. İbrahim Peygambere Nemrud'un ateşini gülistan eden sensin. Yusuf Peygambere zindandan necat veren sensin.Bütün zorlukları kullarına asan eden sensin. Habibin Muhammed Mustafa hakkı için, ben biçare kuluna dahi meded ve inayet edip, beni şu bela girdabından halas eyle!.."

Gözyaşlarından, bulunduğu yer balçığa döndü. O hal ile yatıp uyudu.

O gece rüyasında ak yüzlü bir pir gelip:

"Ya Oruç! İslam uğruna her ne eziyet çekersen sabr eyle. Ferahın yakındır. Sen sekiz yüz altın vermeye razı olmuştun. Amma buradaki kısmetin kesilmediği için işin aksi gitti. Allah, seni bir akçe vermeden kurtarmaya kadirdir. Daha çok gazalar edeceksin." Deyip kayboldu. Oruç Reis, uykudan uyanıp: "Yarabbi şükür!" Diyerek, sabaha kadar ibadet ve taatte bulundu
O saat, Oruç Reis'i yer altından
  çıkarıp bir kaliteye küreğe kodular:
       Oruç Reis:
       "Yer altında olan eziyete göre kürek yine nurun ala nurdur. Yarabbi şükür,
  dünya yüzünü gösterdin!"   
       Diye azatlık olmuş kadar mesrur oldu.
 Bir gün kafirlerle sohbet edip, gülüp oynarken kafirler:
       "Ey Türk! Sen güzel sözlü bir kişisin. Bizim lisanımızı da çok iyi bilirsin.  
  Müslümanlıkta ne buldun? Gel, dinimize gir. İçimizde sen de adı sanı belli bir adam
  olursun."
       Dediler.
       Oruç Reis ise:
       "Elhamdü lillahi ala din-il İslam ve tevfik-il iman!"
       Dedikten sonra:
       "Ey akılsız kafirler ve ey sermedi hınzırlar! Nedir o ki, kendi ellerinizle
  düzüp yaptığınız ağaç parçasından medet talep edersiniz! Ondan ne fayda olacaktır?
  Onları ateşe atsalar kendilerini kurtarmaya kadir değillerdir. Yanıp kül olurlar.  
       "Kendisine kulluk edilecek Allah'tan başka hiçbir fert yoktur. Bütün kainatı
  yoktan var eyleyen O'dur. O'nun ortağı benzeri yoktur. Mekandan münezzehtir ve zat-ı
  şerifi bir hal üzere sabittir.
       "Ve bütün günahkarların ve suçluların şefaatçisi olan hazret-i risalet ve
  mefhar-i mevcüdat Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem, onun sevgili
  kuludur."
       Diye cevap verdi.
Bunun üzerine kafirler:
       "Muhammediniz bütn suçlulara şefaat edecektir, dersin. Bakalım şimdi seni bizim
  elimizden kurtarabilir mi?"
       Dediler.
       Oruç Reis:
       "Behey kafirler! Yuh sizin aklınıza! Benim sadakatim, imanım şunadır ki, Allah'a
  ve resulne yapışan kimse mahrum kalmaz. Yakında sizin içinizden halas olurum."
       Dedi.
       Ebedi kafirler ise:
       "Hele sen şimdi küreğini çek de, Muhammed eğer seni kurtarabilirse kurtarsın."
       Dediler.
       O gece Oruç Reis, bütün ihtiyaçları veren Cenab-ı Kibriya'ya yine dualar edip
  ağlayarak, server-i kainat olan Hazret-i Peygamber'i şefaatçi getirdi, ve:
       "Ya İlah-el Alemin! Beni şu kafir-i müşriklerin içinde utandırma. Lutf edip, ben
  zayıf kulunu, yakın zamanda kurtar."
       Diye ağlayıp yalvardı.
 
   Nihayet Antalya yakınlarında ıssız bir kıyıya yanaşıp, kapıcıbaşı ile yüz esiri
  çıkardılar. Fakat o gece rüzgar muhaalif estiğinden kalkamayıp, demirli kaldılar.
  Kalitenin sandalı da kaptan için balık avlanmaya gitti. Her taraf süt limanlık idi.
       Böyle iken, bir anda büyük bir fırtına kalktı. Öyle ki Nuh tufanına benzedi. Her
  yeri karanlık kapladı. Sandal da gelemeyip bir koltukta sindi kaldı. O gece nerdeyse
  gemi helak olayazdı O gecenin içinde,ortalık göz gözü görmez iken, Oruç Reis fırsatı ganimet bildi.
  İmanının bereketi olarak, Hak Teala işini rast getirip ayağındaki demiri kolayca
  çıkardı.
       "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek, kendisini denize bıraktı. Yüzerek karaya
  çıktı. Yüzünü yerlere sürüp sonsuz hamdler etti.
       Becaye kalesi üzerine gittik.
       Orada bir büyük nehir,yani çay vardı.Tekneleri o çayın içine çekip hepimiz piyade
  olduk.Cümemiz ikibin otuzüç can idik.
       İkibin otuzüç can gülbank-i Muhammedi çekip,allah yolunda cihada niyet ettik.Varıp,önce
  kalenin altına girip.birden hücum edip,metris alıp içine girdik.
       Gaziler kafirin topuna tüfeğine bakmayıp kalenin bir yanında lağım açıp,havaya
  uçurdular.Hemen dalkılıç ateş-i suzan olup içeri girdiler.Üç buçuk saat ala cenk
  oldu.Kılıçlar al kanla la'l-renk oldu.
       Sonunda,Allah'ın yardımı,Resulünün mucizesi,evliya ve asfiyanın himmetiyle
  kafirler,"eman,el-eman!"diye çağırmaya başladılar.
       Kalede ölenlerden başka üçyüz yetmişbeş kafiri sağ aldık.Etraftaki bedevi Araplar
  kalenin feth olunduğunu işitip geldiler.Yirmi binden fazla bedevi bana tabi oldular.
       Bundan sonra üç gün dinlenip öbür büyük kaleyi sardık.Burası ziyade sarp ve çok ateşli
  idi.İçinde çok da kafir vardı.Bu kale cenginde Araplar da gazilere yardım ettiler."Allah
  yolunda cihad!" deyip beraber oldular.
       Bu minval üzere kaleyi yirmi dokuz gün dövdük.Kafir gayet zebun oldu.Sonunda barutumuz
  bitti.Hemen ayakdaşlardan birini Tunus'a gönderip barut istedik.
       Tunus Beyi:
       "Belalarını bulmuşlar!"
       Diye gazilere barut vermedi.Tekne boş döndü.
       Hepimiz belimize vurup:
       "Eyvah!Gidi küstah!"
       Diye cümle asakir-i İslam melul mahzun olduk.
       "Biz kafiri,Hakk'ın inayeti ile bu kadar zebun etmişken nasıl bırakıp gidelim."
       Diyerek hayrette kaldık.
O gece düşünceler içinde uyuyunca düşümde,O ak yüzlü piri gördüm.
       Bana:
       "Tekneleri çaydan çıkarıp limana götüresiniz."
       Dedi,kayboldu.
       Uyandım. "La havle ve la kuvvete illa billah-il aliyyil azim" dedim.Meğer aynı rüyayı
  Druç Reis de görmüş.
       Hemen gazileri agah edip,metristen çıkıp çayın yanına gittik.Tekneleri çıkarmaya baktık.
       Meğer o çayın adeti imiş.Bu mevsimde suyu çekilip,ta gelecek sene o mevsime kadar kuru
  yatarmış.Kafirler çayın öyle olduğunu bilirlermiş.Biz bilmezdik.
       "Hemen sen yolunda ola gör,erenler meydanı boş komaz" demişler.Kafirler bizim tekneleri
  çayın içinde durur görünce sevinmişler.Mayorka'ya name uçurup haber göndermişler.Hallerin
  yanıp yakılıp,feryat etmişler.
       Demişler ki:
       "Layık mıdır ki:Düşman teknelerle gelip,cümlesi piyade olup,kalenin birini lağım ile
  atıp,içine yürüyüş edip zabt ü rabt edip feth eylediler.Mesih'in kullarını helak edip,sağ  
  kalanları esir edindiler.Sonra gelip bizim kaleyi sardılar.Şimdi yirmi otuz gündür,küte küt
  cenk ederiz.Bir parmak kadar başlarını çeviremedik.Ziyadesiyle cengaver herifler.Şimdiki
  halde gayet zebun olduk.Ellerinde mahsuruz.Eğer bu vakitlerde imdat erişmezse bizim dahi
  yanmamız muhakkaktır.
        "Lakin kalbimizi sıcak tutan şudur ki:Teknelerini hep çay içine çektiler.Çayın
  kuramasını bekliyoruz.Amma evvelki adeti üzere çayın çoktan kuraması lazıken geçti.Belli ki
  diyavolaların naturaları yerinde...Şimdi gerektir ki,hemen alelacele gelip yetişesiniz.
  Bugünde yarında çay kuruduktan,tekneleri kalınca natura bizimdir.Azzlerin himmetiyle
  kafirleri kırıp,su geldikte tekneleri çıkarıp alırız
 Amma gör hikmeti ki kağıdı yazarken "Çayın yakında kurumasını bekliyoruz,adeti
  böyedir"diye yazacaklarına,Cenab-ı Hak hazretleri basiretlerini bağlayıp:"Çay kurudu
  tekneleri de karada kaldı"diye yazmışlar.
        Bu mektubu alan Mayorka kafirleri ferahlanığp,bir çok domuz boğazlayıp azizlerinin
  habis ruhları için üleştirip düğün bayram etmişler.
        Sevinerek:
        "Gördünüz mü,azizlerimizin ruhaniyeti bunlara ne iş kesti.Artık korsan tedarik etmeye
  lüzum yok.Hemen barçaların büyüklerinden götürelim ki,esir edip doldururuz."
        Diye karar vermişler.
        On bezirgan perkendesine kale için lüzumlu mühimmatı yükleyip beş altı yüz kadar da
  imdat için kafir binip alelacele Becaye kaesine doğrulmuşlar.
        Na-murad olma dila...
        Biz bu sırada gemileri çaydan çıkarmış idik.Daha yelkene biner binmez,çaya bir de
  baktık ki,ne görelim!Çay suyunun yerinde yeller eser...SAnki önceden burada hiç su yokmuş
  gibi oldu.
        Meğer gazilerin,bizim onları meyrislerden çıkarıp,tekneleri almaya götürmemize
  hatırları kırılmış:
        "Kale gayet zebun olmuş iken,kafire böyle nefes aldırıp tekne çıkarmaklık ne demektir?
  Malcılık damarları mı tepreşti?"
        Diye söylenmişler.
        Şimdi kendi gözleri ile çayın halini gördüklerinde:
        "Bu reisler sahiden boş adamlar değilmiş."
        Diye şaşıp hayretle battılar.
        Böylece yelken açıp üzgün mahzun giderken Mayorka'dan gelmekte olan mühimmat ve asker
  yüklü on pare bezirgan perkendesini gördük.
        "Na-murad olma dila düştün ise bahr-i gama,
        "Hele emvac-ı felaket geçer inşaallah"
        Hepsi de ağzına kadar yüklü olarak pusun içinden çıka düştüler.
        Yüklü on perkendeyi görünce bunların kalye yardım için geldiklerini anladım.Hemen Oruç
  Reis'in üzerine bocalatıp:
        "Karındaş!İnşallah bunlar hep bizim kısmetimizdir.Hemen her birimiz birine varalım."
        Dedim.
        Karakuş gibi süzülüp üzerlerine gittik.kafirler gördüler ki hal başka,teknelerin dahi
  böyle baskına asla davranacak halleri yoktur.Gayri pruvalarını geldikleri yere çevirdiler.
        Varıp yetiştim.Oruç Reis ile peşimden ötekileri dümen suyunda geldiler.Gülank-i
  Muhammedi çekip kafirlerin üzerine hücum kıldık.Kaza-yı asumanı gibi birer yaylım vurup çata
  koduk.
        Elhamdülillah bi-avn-i Huda ve mucizat-ı Mustafa kafirlerin onu da necat bulamyıp
  gaziler feth eyleyip aldılar.
        Cümlesi bin yüz kafir idi.Yediyüz seksenbiri sağ idi.Hepsini muhkem demire zincire 
  vurup bağladık.On aktarmayı Cicel kalesine götürmek için Oruç Reis'i takyin ettim
  ki,kafirleri kaleye götürüp zindana koyalar.Zira esirler çok olmakta teknelerde durmasından
  korkulur.

 

 
  Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!  
 
   
 
   
 
 
Türkçe - İngilizce Sözlük
ç - ı - ğ - ö - ş - ü
Kelime:
 
 
 














 
Ziyaretçi Sayısı 8461 ziyaretçi (13071 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol